Tavuk Yeme Fobisi

Uzun zamandır tavuk eti tüketemiyorum. İğreniyorum! Yemektir, nimettir, yemekten iğrenilir mi hiç? Geçenlerde arkadaşlar arasında da konusu açılınca, tavuk konusunu irdelemek istedim. Korkumun temeline inmem lazım ki yenebileyim!
Bir arkadaşım temel ihtiyacı olan yemeği için tavuk satın almak üzere, markete gidiyor. Bir bakıyor ki tavuğun tek bir göğsü bir eli kadar, bir adam eli kadar... Bize fotoğrafını çekip gönderiyor. Kendisi bir süre Amerika’da yaşadığı için orayla karşılaştırabilme şansına sahip, elbette bu deneyimlerini bizimle de paylaşıyor. Tavuk kanatları, tavuk göğsü ve butu onun Amerika’ya gittiği zamanlarda Türkiye’de bu kadar büyük değilmiş. Şu an gördüğü, Amerika standartlarında şişirilmiş tavuk parçaları. 
Konuya elimden geldiğince hayvan açısından bakmayacağım, insan sağlığının ne kadar riske atıldığını ve olası korkunç sonuçlarını derlemek, değerlendirmek istiyorum.
İlk olarak şunu söylemek istiyorum; o tavuğu market arabasına bile koymayın! İkinci olarak sorgulayın! Büyük firmaların sitelerine girin ve üretime dair somut, gerçekçi bir görsel bulun. 
Ne yiyeceksiniz? Bütçeniz elverdiğince organik sertifikalı tavuk, zamanınız yetiyorsa hijyenik ve doğal şartlarda tavuk yetiştiren birilerini bulacaksınız. Büyük şehir kaosunda ne kadar da zor...  Bu yüzden ben yemiyorum.
Şişirilmiş ve yavaş yavaş tavukluktan çıkmış üretim şekli nereden çıktı?
Elbette Amerika’dan. J.S. Foer’in “Hayvan Yemek” adlı kitabından edindiğim bilgiye göre: 1946 yılında, Tarım Bakanlığı desteğiyle daha az besinle daha fazla göğüs etine sahip bir tavuk oluşturulması için “Yarının Tavuğu” başlığıyla bir yarışma düzenliyor. Charles Vantress isimli bir yetiştirici kazanıyor. İki ırkın birleşiminden geniş göğüslü bir kuş elde ediyor. Bir dönüm noktası olduğu ve dönemi için önemli bir gelişme olduğunu inkar etmemek gerekiyor. Ancak, yine Amerika’da 1940’larda kapalı yerlerde, günümüzdekine yakın şartlarda tavuk üretiminin yapıldığı aynı kaynakta belirtiliyor. O zamanlardan beri sağlıksız koşullarda yetişen hayvanlara antibiyotikler veriliyor.
Bugün Türkiye’de karşılaştığımız durum, ne zamandan beri bilmiyorum hiç de farklı değil. Ahlaki sınırları zorlayacak koşullarda, kesinlikle doğasına aykırı şartlarda yaşayan tavukların insan sağlığına faydalı olabilme ihtimaline olan inanç şaşırılacak derece kuvvetli.
Yememiz beklenen ve yumurtlarını tükettiğimiz tavukların başına neler geliyor:
Yumurtadan çıkan civcivler ilk bir hafta 24 saat ışıkta bekletiliyor. Böylece daha fazla yemeleri sağlanıyormuş; 39-42 gün sonunda 2,3 kg ağırlığına ulaşıyorlarmış. Kemal Özer’in “Deccal Tabakta” adlı kitabına göre 1 civciv, doğal şartlarda 6 ayda 1 kg ağırlığına ulaşabiliyor. Işıksız 1 haftadan sonraki haftalarda günde 4 saat karanlıkta kalmalarına izin veriliyor. Böylece uyuyabiliyorlar. Sanmayın ki kıyamadıkları için uyumalarına izin veriliyor, ölmesinler ya da delirmesinler diye...  Kesilene kadar geçen yaklaşık 40 günlük sürede tıkış tıkış bir ortamda pislikleri içine yaşıyorlar. Hızlı büyüme, aşırı kilo kemiklerinde, kıkırdaklarında pek çok probleme sebep oluyor. Çoğu tavuk zayıf bağışıklık sistemi sebebiyle ve yaşadıkları ortam sonucunda enfeksiyona görünür bir şekilde açık oluyorlar. Bildiğimiz gibi yemlerine hasta olsalar da, olmasalar da antibiyotik katkısı yapılıyor.
İlginç bir şekilde iki farklı kaynaktada “delirmeden” kesildiklerinden bahsediliyor. Bir tavuğu delirtmek, delirme noktasına gelen tavuğu yemek... Korkunç bir bir senaryo gibi ama ben gerçekliğine inanıyorum. Yumurtadan çıkıyor, düşünmüyor bu hayvan, 40 gün içinde doğaya aykırı bir şekilde şişiriliyor, pislik içinde kesiliyor. İnsana oldukça zararlı bakteriler taşıdıklarından “haşlama kazanların” atılıyorlar, kimi zaman, çok hızlı seri üretimden dolayı canlı canlı da atılıyorlarmış. Yerli ve yabancı kaynaklarda karşıma çıkan korkunç gerçeklerden bir tanesi de hasta ya da hastalıktan ölmüş bir hayvanın zayi edilmemesi. Zaten bakterilerden arındırılması için bir takım kimyevi işlemlere maruz bırakıldıklarından hayvan yemi ya da işlenmiş tavuk ürünleri olarak karşımıza çıkıyor. Yediğiniz tavuk sadece şişirilmiş  ya da sadece antibiyotikle beslenmiş ya da işkence çekmiş değil; sofranıza gelen şey bir hayvan leşi olabilir!
Bütün bunları görmezden gelebiliyorsanız, afiyet olsun demekten başka şansım yok. Evet, günün sonunda hijyenik hale getiriliyor, uygun şartlarda taşınır, stoklanır ve kullanılırsa... Bunun için bir de klor banyoları var. Havuz suyu yutmaktan çekinmenize hiç gerek yok yani, zaten her tavukla bir miktar klor bünyenize hoş geliyor... Bu yemek okulundan da öğrendiğim bir bilgi. Tavuk dersimizde bir bütün tavuğu uygun parçalara bölmemiz gerekiyordu, itiraf etmem gerekirse en çok tavukla oynaşan ben oldum, beceriksizliğimden işi en son bitiren de bendim. Klor bilgisi zaten bize verilmiş ve hepimiz tavuklarımızı sudan geçirmiştik, buna rağmen ellerimde bariz bir kaşınma olması bu bilginin teyidi oldu. Benzer reaksiyonu deterjanlarla haşır neşir olmak zorunda kaldığımda da deneyimleyebiliyorum.
Yediğiniz tavuğun tadıyla ilgili de bir problem yaşıyor olduğunuzu hesaba katıyorum zira uzun zamandır tavuk yemediğim gibi, daha da uzun zamandır lezzetli tavukla karşılaştığımı hiç sanmıyorum. “Hayvan Yemek”te belirtilen “Consumer Reports”a göre doğal etiketli tavuklara lezzet için et suyu, tuzlu solüsyonlar ve tatlandırıcılar enjekte ediliyormuş. Bu bilginin yanlış olmadığından eminim ama merak ettim ve baktım ama bu bilgiye ulaşabilmem için bir sürü yazı okumam gerekiyordu...
Hijyen en önemli detaylardan biri, bugünlerde internette sıkça karşınıza çıkıyordur: Tavuklardaki bakteri. Tavuk en tehlikeli gıdalardan biri. Bunun için son kullanma tarihlerine dikkat etmenizi, şüphelendiğiniz herhangi bir durumda çöpe yollamanızı öneriyorum. Doğru dolap ısısında muhafaza edilmediği sürece ki organik ve doğal tavuklarda da böyle bir riskle karşı karşıyasınız. Büyük ihtimalle hepimiz farkına varmadan 1 kere gıda zehirlenmesi yaşamış ve bunun için tavuğu suçlamak aklımıza gelmemiştir. Salmonella, e. coli gibi  bakterilerin o tavuğa değen her şeyle bulaşabileceğini de hatırlatmak isterim. Tavuk kestiğiniz tahtayı, bıçağı ve ellerinizi iyice yıkamayı asla ihmal etmeyin. Endüstriyel üretilmiş tavuklarda bu riskin daha fazla olduğu pek çok kaynakta belirtiliyor.
Yumurta tavuktan çıktığı ya da tavuk yumurtadan çıktığı için yumurta da “Tavuk Fobisi” altına dahil edilebilir. Kuluçka tavukları, yediğimiz tavuklardan ayrı bir yerde yetiştiriliyor. Tek vasıfları var, yumurtlamak. Çeşitli katkılarla “nitelikli” yumurta üretimini gerçekleşiyor. Kuluçka tavuklarında ise tavukların birbirlerine zarar vermesini engellemek gibi bir kaygı yok, çünkü etleri kullanılmıyor. Bu yüzden daha sıkışık kafeslerde yaşıyorlar, kanatlarını açabilecek yerleri olmadığı için sürekli birbirlerine zarar veriyorlar. Bunun neticesinde açık yaralarla, pislik içinde yaşamak enfeksiyonu risk ötesi bir boyuta taşıyor.
Son olarak, fabrikasyon tavuklardan fayda alabilmeyi ben placebodan öteye taşıyamayacağım, yukarıda anlatmaya çalıştığım onca şeyden ötürü. Size faydalı olması için sağlıklı olması gerekir. Doğru besinleri tüketmesi gerekir. Kendi anatomisi içinde programlanmış gıdaları dönüştürebilmesi doğanın kanunudur. Doğal beslenen bir hayvan sağlıklı bir yağ oranına sahiptir. Kilo vermede ve kanserle mücadele önemli bir yeri olan CLA’yı, omega 3 gibi insan sağlığına faydalı asitleri içerir. Sağlıklı bir beden için, iyi gıda tüketin.
Dikkat edin! 


Kaynaklar:

J.S. Foer Hayvan Yemek

M. Pollan Etobur – Otobur İkilemi

K. Özer Deccal Tabakta

E. Schlosser Hamburger Cumhuriyeti

Yorumlar

  1. Çok korkutucu yazdıklarınız, ben de mümkün mertebe organik tavuk yemeye gayret ediyorum, ama en güzeli sanırım tanıdığınız bildiğiniz birinden almak, o da dediğiniz gibi şehir şartlarında çok zor:(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farkında olmayan ya da umursamayanların görmesini istiyorum...

      Sil
  2. Greetings Elif Do you have a language translation gadget here at your blog?

    Valerie

    ! !
    U

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. No, but i can briefly translate, if you want. This entry is about chicken industry in Turkey and most of the written sources are about US industry but somehow, without noticing our industry became just like America. As this is a food blog and my main concern is the food. I strongly think that any food which is industrial is bad for for healthy body.

      Sil
  3. Thank you for your reply, Elif. I think that it is important that more of us are analyzing modern food production, there is much to be skeptical of. As the desire for and promotion of the western lifestyle makes its' way around the world, so too go its' ills...As a health professional I am alarmed by what I see. I identify the unhealthy western lifestyle as the largest and most dangerous health experiment in human history, and I would say that we are clearly getting the results of this experiment. North Americans are the sickest people on the planet in terms of preventable, non-communicable disease. Canadas' rate of death by non-communicable disease is 30% higher than anywhere else in the world according to the World Health Organization.

    It was very easy to put a translation gadget on my blog, perhaps you have this option?

    Valerie

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dear Valerie, it's so sad and the GMO and the fast food industry is getting bigger day by day. In my country, in Turkey it's "legally" not allowed to grow GMO products but as there's no law about it, there is no control. So, i really don't know how many years my country fed me with GMOs. It's just legalized for animal food. I try to consume organic products but most of my friends doesn't trust the government and they don't belive that "organic label"s are reliable. On the other hand Turkey is still a traditional country, while we admire western styles, our food choices always include our traditional cuisine but somehow it's adapted into fast food industry, still not healthy. I am sad, i am worried...

      About the gadget, i will add one but i guess translation from Turkish is not that successful..

      Thanks for your interest!

      E.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar