Okuma önerisi: Etobur - Otobur İkilemi, M. Pollan

Hepimiz birer yiyiciyiz. Sunulanı kabul ediyoruz ama farkına varmalıyız; gerçeği seçebileceğimizi.

486 sayfalık bu kitap göz korkutabilir. Ben ilk aldığımda ilgimi çeken başlıkları okudum. Ara ara kitaba dönüş yaptım. Bir süre önce kitaba daha ciddi bir bakış atmak istedim ve baştan sona okudum. Amerikan gıda sistemine, üretim ve tüketimine yönelik bir araştırma diyerek kendim kandırdım; gıdanın standartlaştığını, dünyanın her yerinde aynı ürüne ulaşbileceğimizi bile bile ya da Türkiye'de farklı olabileceğini hayal ede ede... 

Ödüllü bir kitap, övgüler toplamış bir kitap. Benim için de çok değerli ve övgüleri hakediyor. Neyi, neden yemememiz gerektiğini söylemekten çok yaşadığı deneyimleri, gözlemleri ilk ağızdan anlatıyor.

Endüstriyel tüm gıdalardan nefret etmemi tam anlamıyla başardı. "Ne yiyeceğim?!" kaygısını tüm bedenim yaşar oldu. Farkettim ki, endüstriyel gıda tüketimimin sağladığı fayda sadece midemizi doldurmak. Niye yiyoruz? Bedenimize fayda sağlamak için. Ne yazık ki market rafları sadece mideye ağırlık yapıyor, belki de farketmeden zehirliyor.

Bodrum'da otla beslenen bir inek (öküz). 2012 yılının mucizelerinden biri.

Kitaptan bazı paragrafları paylaşmak istiyorum:

"... Öğütücüden her gün milyonlarca ton ağırlığında yiyecek akıyordu. Günün her saati bir traktör dolan havuzu boşaltıp elli tonluk yeni bir mısır yığınını getiriyordu. Sürücü traktörün göbeğinde bulunan bir subabı açıyor; ince bir mısır deresi akmaya başlıyordu. Binanın diğer tarafında bulunan tankerler binlerce litre sıvılaştırılmış yağı ve protein desteğini pompalıyordu. Öğütücüye bağlı bir barakada sıvı vitamin ve sentetik östrojen fıçıları bulunuyordu. Bunların ötesinde yirmi kiloluk antibiyotik çuvalları paletlenmişti...." sf. 96

İnekler, dolayısıyla insanlar yememeleri gereken şeyleri tüketmek zorunda bırakılıyorlar. İnekler, tahılla beslenmemeliler. Ot yemeleri gerekiyor. Otla beslenmiş bir besi hayvanının eti bize fayda sağlıyor.

"... Mısırla beslenmiş et bizim açımızdan daha az sağlıklıdır. Çayırda otlanan ineklerin etine nazaran daha fazla doymuş yağ ve daha az omega 3 içerir. Et yemeyle ilişkili olan bir çok hastalığın aslında mısır-besili-et yemeyle ilgisi olduğunun gösteren araştırmalar yapılmaktadır." sf. 97

Yukada alıntıladığım şekillerde beslenen hayvanların gübrelerinde nitrojen ve fosfor oranlarının yüksek, ağır metal ve hormon içerikli olmasını öğrenmem de pek iç açıcı olmadı. sf. 103


"... Çimen besili et, süt ve yumurta, hububatla beslenen hayvanlara kıyasla daha az toplam yağ içermekte ve daha az doymuş yağ oranı ihtiva etmektedir. Çimen besili hayvanlar aynı zamanda konjuge linoleik asit (Vitamincilerde CLA diye satılıyor) de içerirler..." sf. 319


Paragrafın devamında çimen besili hayvanların Omega 3 yönünden zengin olduğundan da bahsediliyor. Omege 3 ve 6'nın dengeli bir şekilde bir şekilde tüketilmeliymiş. Omega 6 kanı pıhtılaştırırken, Omega 3 kanın akmasını sağlıyormuş. Omega 3 ve 6'yı da otla beslenen hayvanlardan elde edebiliyoruz.

Tüm kitapta, altını çizdiğim pek çok yer var. Hepsini paylaşmam sanırım etik olarak (ve de yasal) doğru olmayacaktır.

Neden fast-food'ları tüketmemeliyiz, neden gereğinden fazla üretim yapılmamalı?! Niçin her gün bizi daha sağlıksız hale getiren beslenme yöntemlerini, talep etmememize rağmen kabul ediyoruz? Pollan, bunlar konusunda tatmin edici araştırmaları sunuyor.

Bu arada uzunca bir süredir mısırdan da haz almıyorum. Hayvanlar mısırla besleniyor, mısır hazır gıdaların içinde nişasta olarak ya da fruktoz olarak var. Alkollü içeceklerde de bulunuyormuş. Mısırla beslenen hayvanların gübreleri aracılığıyla yediğimiz toprak ürünlerinde de mısır var. Doğanın düzeni böyle değil ki...

Kitabı edinin, okuyun. Basitleştirilmiş bir versiyonu olsa ne güzel olacak. Belki de vardır. 

Michael Pollan, Etobur -  Otobur İkilemi / Pegasus Yayınları, 2009
Çeviri: İlke Önelge


http://michaelpollan.com/





Yorumlar

Popüler Yayınlar